31 Aralık 2009 Perşembe

yılın başı dedikleri

ben anlamam bu, yılın başı etkinliklerinden;
amma, sevdiğim insanlarla aynı ortamda nefes alacak olmam, bu etkinlikleri eşsiz kılıyor.
ne yapıyoruz efendim,
tabi ki, güzel evimizde annenin kucağında, babanın koltuklarının arasında yüzümüzü güldürüyoruz.
kardeşimin yokluğu, abimin hasreti buruk bir tat bıraksa da ruhumuzda, yine de huzurlu bir ailemiz mevcut.
bunun devamı niteliğinde, tüm ömrümüzün sağlıkla, huzurla geçmesini temenni ediyoruz...

ve;
kalenin karası olan kırmızı mı kırmızı şarabımızı yudumluyoruz,
pikabımızdan, johnny cash amcamızın sesi bizimle buluşuyor...
tikler taklar geçip gidiyor...

ne diyelim efenim,
güzel bir gün ve biz yaşıyoruz...
yaşamaya devam ediyoruz...
edeceğimiz gibi...

tüm sevdiğim insanlar ve bununla paralel tüm değer verdiğim insanlar...
şimdi söyleyeceklerim sizedir;
hepinize sonsuz sevgim mevcut. sonsuz saygım. sonsuz içtenliğim...
iyi ki varsınız!

ve bu sanal yaprakta yazdığım iç dökme muhabbetlerini okuyan, tanımadığım SEN!
tek bildiğim, illâ ki yüz yüze gelmek mi gerek yahu.
aynı dili konuşmak dedikleri muhabbet gerçekleşmişse aramızda ve sen arada sırada da olsa, uğruyorsan benim fakirhaneye, bu da sanadır.
sana da değer veriyorum.
ve tüm iyi dileklerim sana da geliyor.
yolun açık olsun...

gidiyorum efenim,
şarap beni bekler...
johnny amcam da sesleniyor "haydi!" diye...
(:

27 Aralık 2009 Pazar

küçük bir parça (:

istekler, beklentiler; akabinde benliğimize tokat gibi çarpan gerçekler...

ben anlamam bu sanal alemin döngüsünden, kendimce karalıyorum işte. ama değerli arkadaşımız "aydedeye havlayan" 2010 beklentilerinden söz eylemiş. bize de yol vermiş. yola çıkalım bakalım, ancak zaman bulduk!

2010 için değil şimdi yazacaklarım; genel anlamda açlığımla ilgili.

Yann Tiersen'i istiyorum. artık şu ülkenin topraklarına bassın ayaklarını, kemanının tellerinde kaybolmak, piyanosunun tınılarında boğulmak istiyorum. yeter artık, rüyalarıma sığındığım hayatım yetmez oldu. evet, Yann'ı istiyorum...

Yıldız Kenter. yeni oyunu "Kraliçe Lear"i, Antalya'da sahneleme imkanı olsun istiyorum. gidemiyorum İstanbul'a ne yapayım ):
evet, Yıldız Kenter'i istiyorum.

ve ve ve;
Iron Maiden. ha gayret, sabırla bekleyen derviş öykücük muradına erecek. biliyorum. gelecek, Maiden da gelecek; coşacağım, bağıracağım, dökeceğim içimi, içeceğim, kaybolacağım...
evet, Iron Maiden'ı istiyorum...

gördüğünüz gibi çok da bir şey istemiyorum canım (:

başka da söyleyecek sözüm yoktur!
yaşıyorum,
hazırım şu "yeni" denilen yılın getireceklerine, götüreceklerine...
hazırım!
duruyorum karşısında,
güçlüyüm,
huzurluyum...

akacak su, yolunu bulacak; bulacağım yolumu!

16 Aralık 2009 Çarşamba

dökülen iç


bir ışık var gördüğüm, uzaktan bana yansıyan. ıssızlığın ortasında bir ışık sadece...
içinde kim bilir kaç nefes alıyor? ama 1 nefes olduğu muhakkak!
inadına tutunmuş, bu dünyanın köksüzlüğüne inat.
kök salmaya çalışıyor kara toprağa. oysa ben!
ben bilmiyorum adımlamaya gücüm var mı? yol almaya gücüm var mı?

yorgun görünüyor beden; bitmiş, tükenmiş...

gözlerim yorgun, kulaklarım yorgun...
hep böyle miydim oysa?


çocukluğunda hiç uçurtma uçurmayan ben, geçmişe hasretimde kaybolup gidiyorum...

gücüm yok mu bunu değiştirmeye? olmalı!

olduğunu sanmak, ama olmamak! ah ne yaman çelişki!


küçücük bir kız çocuğuydum oysa; uçurtmasının ipiyle havalanan, boşlukta sallanan, sonsuzluğa yolculuk yapan; ama hiçbir zaman uçurtması olmayan......


içimde adlandıramadığım bir hüzün bir de sevinç var!
belki de başka hüzünlerle yoğrulmuş benim sevincimle belli bir kıvama gelmiş duygu bu!

hep böyle mi olur? çelişkiler hep mi huzur verir?


Nigun'u dinlerken hissettiklerimin bir açıklaması yok!
olmasına da gerek yok.
ama öyle istiyorum ki açıklayabilmeyi, bunu insanlara anlatabilmeyi...
nedir bu tınılardaki beni alıp götüren ama bir daha da geri getiremeyen belirsizlik?


denize dalmak gibi, bir balığı takip etmek gibi heyecanlı;

boğulma tehlikesi geçirmek gibi korkulu;

pamuk şeker yemek gibi huzurlu;

güneşin batışını seyreylemek kadar hüzünlü;

uçurtma uçurabilmeyi düşlemek gibi umutlu...


bir şey var bende gizli ve ifade edemediğim. bir şey var Nigun'da!


ve hiç kaybolmasın istiyorum, hep benimle kalsın.
herkes gitti benden, o benimle kalsın...


köksüzlüğüme inat o benimle kalsın.

belki de kök salmayı istemekle istememek arasındaki gel-gitlerim sebep oluyor bu düşüncelerime.
ama, ama...



...................
photo: mavi kuş

15 Aralık 2009 Salı

tık tık tık...kim be o (:

bozulan muslukla uğraş, canın sıkılsın,
üstüne kocaman ama kocaman bir böcek gör, kalbin sıkışsın,
o senden kaçmak için uğraşırken, sen bir delik bul ve saklan..
hey yarabbi, alemsin öykü alemsin..

neyse, güzel bir gün, hiçbir şey dağıtamaz bu tatlı ruhumu (:

ellerimin arasından alınan yüce iznimi, yarın için doğa koşulları sayesinde kapmış bulunmaktayım...
aman canım doğa koşullarım, öyle canımızı sıkmaya gelme, rüzgarının gücünü göster, dağıtma ortalığı sonra da git!

çisil çisil yağan yağmurun kapı tıklatmalarıyla huzurlu bir geceye 'merhaba' demişizdir canım günlük.

ansızın yalnız kapımın çalınması,
ardından "açsana kızım kapıyı, oradasın biliyorum!" diyen sesin kulaklarımla buluşması,
sonra bir çığlık atılması ve siteyi ağaya kaldırmalarım..
hahahayttt...

canım abim, sevdiğim abim, gözümün bebeği abim;
1 günlük bile olsa, geldin açtırdın gönlümde papatyalarımı nergislerimi...
huzur buldu yuvam!

ilk defa kullanıyorum bunu, Hoşgeldin (:

şimdi efenim izninizle, hasret giderme operasyonlarına girişmeliyiz..mis gibi türkün kahvesiylen.
gittim; ama geleceğimdir!
umarım (:

14 Aralık 2009 Pazartesi

sadece sana

'anlatılamaz yaşanır' noktasındaydı tüm günüm.
aman yarabbi yoğunluk, sıkışmışlık, heyecan, meraklı bekleyiş, sonu gelmeyen görüşmeler, yeni planlar, karşılıklı atışmalar...ama ne olursa olsun, bir heyecan bir bekleyiş hakimdi, en yoğunundan (:


sabahı falan geçtim, dün geceden bu yana, sanki hikayemin gidişatını belirleyecek heyecanı ben yaşıyor gibiydim..
oysa ki, tek yaptığım yanında olmaktı, sen görmesen de!

sanırım bu, karşılıklı verilen ve karşılığında hiçbir şey beklenmeyen değere dayanıyordu!


sevgili arkadaş,

yolun açık, umutlu, huzurlu olsun...

göreceksin, tüm karanlıklar çıkıyor ve çıkacak aydınlığa! senin aydınlığına...

yarattığın bu aydınlık ki, gösterecek yolunu varlığına!


"ve sağlıkla ve umutla ve heyecanla ve nice güzel hayallerle ve bir de nice güzel hedeflerle, yeni bir geleceğe merhaba!" diyebilmen ümidiyle...


yanında, yamacında olmak değildir aslolan,

her daim, bu arkadaşlığın varlığını hissedebilmektir.

benim heyecanımı hissedebilmen adına, bu mektup da sana dairdir sevgili arkadaş!


yolun açık olsun değerli kırmızım!


şimdi de sana; gözümden, gönlümden kopan en sevdiğim kareyi hediye etmek istiyorum...
mavi olmasa da kanatlarım, tüm güzelliği ile gönderiyorum yoluna...

şu yoğun günümün tüm pisliğini attığın için de bir defaya mahsus olmak üzere, teşekkür etmek istiyorum...

bugün güzel bir gün ve biz yaşıyoruz!!!


(şarkı da, 'bir foto alana bir melodi bedava' kampanyamızdan sana gelmektedir.)

haydi; hoş beş

bir de, sen anladın işte, pronto olanından (:

........................
photo: mavi kuş

13 Aralık 2009 Pazar

13 Aralık ....

bisiklete binmeyi, akabinde bisikleti sürmeyi yeni öğrenen bir çocuk, heyecanıyla karşımda çabalıyor.
uzun uzun onu izliyorum.
deniyor, yeniliyor, bir daha deniyor, bir daha yeniliyor...ben sadece onu izliyorum!
"bırakma" diyorum içimden, "bırakma!"
en sonunda, yenilgi bayrağını çekerek, gıcır gıcır oyuncağını fırlatıyor. yeniliyor, bunun farkına varıyor, farkına varıyor!

"bu kadar basit olmadığını ne zaman öğrenecek acaba?" diye düşünüyorum. sonra da;
"hep bu sadelikte kalabilse" diyorum....

"bu sadelikle, bu karmaşık yaşamda kalabilmeyi başarsa" diyorum..

sen 'korkuyorum' derken, o heyecanı hissettiğimi, titrediğimi anımsıyorum. oysa şimdi, senin yolundan yürüdüğümü görmek acıtıyor, kanatıyor benliğimi.
adres miydi amansızca aradığın, bulamadığın, bulamayacağın...
adres miydi?

bana herhangi bir adres söyle, herhangi bir adres yeterli benim için de!
her şeye rağmen, ona yazmak, hep onun için yazmak, ona durmadan anlatmak istiyordun...
buldular seni,
"ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin?" diye söylenme bir daha...

çünkü,


ben buradayım, asıl; sen neredesin yüce insan, sen neredesin?


oyuna devam#


gördüm ki
başka nefeslerin hikayelerinde virgüller-ünlemler-üç noktalar-noktalı virgüller-iki nokta üst üsteler biriktirmişim
o nefesler ki bu yargılara açmışlar kapılarını kapatmamak üzere
aynı zamanda yine o nefesler ki hikayeme koydukları noktaları da esirgememişler

ve nihayet kendi noktalarımla başbaşa kalmışlığımla selamlamışım alemi
üç nokta

12 Aralık 2009 Cumartesi

...gitmek...

iki gündür ağlayan şehir, arkandan 'elveda' derken, benim tuzlu damlalarımla birleşti.
vedaları sevmediğimi bilen bir tek sen vardın.
bana gülümseyen gözlerini aldım yüreğime, hapsettim...
seninle beraber o iki yüce insanı da uğurlarken, bir baktım ki yine yalnızdım.
eve geldim,
ışık yok, ses yok, odalar kapılarını kapatmış her şeye, herkese..
beni bekleyen yine kapımdı!
yaktım tüm odaların ışıklarını, şehrin yaşları, çift yüreklerimin yaşları devam ederken,
seni andım.
yarım bıraktığın fincanını yıkamaya kıyamadım, içinde tarçınıyla duran sahlebini yudumlarken,

soğukluğu yakıyordu içimi.

11 Aralık 2009 Cuma

... .. .

geçmez dediğim zaman, nasıl da gülümsüyor yanımdan adımlarken...
uzatmadım ki zaten elimi, tutmak istemedim ki ben seni...
ben, istemedim ki seni...
...
..
.

10 Aralık 2009 Perşembe

sana dair

şu yağmurlu Antalya gündüzü, öğleden sonrası ve akşamı güzel geçti. gecesi de daim olur umarım!

hem hüznüm hem sevincim mevcut şu anda bünyede.
dün, gecenin kör karanlığında yan odamdan çıkıp gelen canım kardeşim, hem güzel hem de iç burkan haberi döktü ağzından ablasına!
gidiyordu......gelecekti...... gelecektin değil mi?

ben de yarın yapmayı düşündüğüm kabak tatlısını "bugün sunalım" bakalım dedim.aldım kabakları, koyuldum yola (: (itiraf:kabaklar benim içindi, o'nun için mantı yaptım, kestane kokuttum mutfağı...) ah ahh, odun sobası olsaydı da, soba güp güp derken pişirseydim kestaneleri..neyse ocağımız, teflon tavamız yardım etti bize (:
dağıttım yine konuyu, huyumdur kuruyamadı gitti (:

canım ailemden 4 adet olarak enfes sofrada buluştuk. her zamanki gibi canım abiciğim eksikti 5. koltukta ): ona da muhteşem iletişim ağı telefon ile ulaştık. ne yapalım yahu!

tamam sustum, kardeşimle geçireceğimiz son akşamımız. töbe töbe, nasıl konuşmak öykü o!

yolun açık olsun birtanem! tüm kalbiyle ablan yanında. bak akrep damarın tutar senin biliyorum, sakin ol, 'eyvallah' de her şeye geç...
sonuçta kardeşten de öte çocuğumsun sen benim! ellerimde büyüttüğüm, uykusuz kaldığım gecelerde ateşinle boğuştuğum, ilk aşkını anlatırken gözlerindeki ışıltıyı gördüğüm, ilk aşk acısını yaşarken sessizce süzülen damlalarını sildiğim çocuğumsun, canımsın!

çok sever bu kadın seni, çok...
yolun açık olsun...

8 Aralık 2009 Salı

yine de...


ferfecir anında yakaladı günü,
göz kapakları ağır, beyni ağır; kimliği ise alabildiğine hafifti artık...
rüyalarına sığındığı hayatı, bu sefer oyununu daha dikkatli oyunuyordu o'na.

çorapsız girdiği yatağından, yanında boşu boşuna duran ikinci yastığından, kötülükleri dışarıda bırakan ve bir kalkan görevi gören kadim dostu yorganından ayrılmak istemiyordu..
büyütmemeliydi, yine buluşulacaktı nasıl olsa yeni günün sonundaki yeni akşamın kapısında!

demlenmeyecekti bugün çay. isteksizlikle boğuşulacak, çayın tadına varılamayacaktı nasıl olsa, tam da bu yüzden vazgeçti çay'a haksızlık etmekten.

her zamanki gibi tikleri takları sorgusuz yol alıyordu, kendisi de yol aldığını sanıyordu!

geçen tikler taklar, tüm gece boğuştuğu rüyalar; pompalanmaya çalışan yüreğinin sıkıştığını bildiriyordu. kapısını çalmıştı artık iç sıkan haber, yüreğinin suskunluğu buna en güzel cevaptı!

gözleri aradı bir umut ışığı, bir kaçış planı. buldu, bulduğunu sandı. denedi, Beckett dediydi diye iç geçirdi, haydi; dene, yenil, yine dene, yine yenil, daha iyi yenil...

tam da o anda önünden bir demir yığını kayıyordu, bilinmez yolun, bilinmez yolcusuydu;
önünde yol almaya çalışan, sağında yol alamayan nefesleri hiçe sayarak...
ama her şeye rağmen, huzurluydu...



...............................
photo: mavi kuş

7 Aralık 2009 Pazartesi

3 ve de 5


kimim ben? 35...

yok, o kadar da değil!
hem 3'ü hem 5'i barındırıyor içinde, bir de üstüne birleşip benimle alay ediyor...
aslında 1 bile sayılmam...

böyle anımsıyorlar beni; "35 numaralı masa...." diye tamamlıyor cümlesini yüce hizmet adamı.

bakarsan bahçede sadece 2 masayız. bak ben de aynı etiketi kondurdum. 2 masayız! eyvallah, kabulümdür!
ben gelmişim, 35'e yaslamışım sırtımı, sığınmışım!

sermişim yine maviliği önüme, ısmarlamışım gözlememi, sormuşum yüce hizmet adamına;

"tek kişilik semaver almam mümkün müdür?" diye. cevap tokat gibi yapışmış benliğime;

"ikiden başlıyor efendim."

"tamam, alalım iki kişilik semaverimizi." demişim.
almışım, demlemişim; yanında nefes almayan boş bardağımla, huzura kaldırmışım çay kadehimi...
içelim, güzelleşelim!


'güzel bir gün ve ben yaşıyorum.'


...................................
photo(s): mavi kuş

sakin



gecenin sessizliğinde ilerlerken ve o sessizlik benliğimi sararken, 1 günlük özgürlüğümü kutluyorum...
muhteşem üçleme ile; şarabım, mumum ve Ay'ım...

hani bazen susmak gerekir ya; işte o noktadayım...

selam olsun!
.......................................
photo: mavi kuş

6 Aralık 2009 Pazar

dar geçit


aydınlık çökmüş, hafif bir loşluk bürümüş şehri...
çift yürek olan gözlerim, arındırmaya çalışıyor karşımda duran gerçekliği!

arınamıyor, inat ediyor...karşılıklı inatlaşmalarla, 'ilk kim pes edecek' diye bekliyoruz anlayacağın.

loşluk, gittikçe koyuluğuna bürünüyor bu sefer! bu noktada, aydınlık noktasında pes eden O oluyor!

adımlamaya çalıştığım yolumda, ışık tutan bir el, birden kayboluveriyor. sonra içimi bir ferahlık kaplıyor! bu oyunda bir O bir ben döküyoruz eteğimizdeki taşları...

düşünüyorum, ben içimde ne barındırıyorum? geçmişin kaldırılamaz yüküyle; "ben daha ağırım." diyorum.
O karşılık veriyor hemen: "26 yıllık geçmişinde ne barındırmış olabilirsin, cevap ver! ben ise, koca bir geçmişi, insanlığın yükünü barındırıyorum." diyerek susturuyor küçük hikayemin nefesini...

dalıyorum derinliğine; güneş yukarıda asılıyken değişik tondaki maviliğine, ay yukarıdaki askısında yerini alınca sadece barındırdığı siyahına odaklanıyorum...
karşımda duran eşsiz suretinde 16 demir yığınını barındırıyor. kök salmış 16 demir yığını...
bana inat, köksüzlüğüme inat 16 adet kök salmış demir yığını...

sonra diyor ki; "rahat ol. onların kökleri belli belirsizdir, gün gelecek alıp başını gidecek hepsi; ama benim gerçekliğime ihtiyaç duyarak... benim dehlizimde yol almaya devam edecekler. sen sadece kendi dehlizinden kurtulmaya bak. Bu yetecek inan!"

sadece soruyorum O'na; "sence dehlizimden kurtulmaya çalışır bir halim var mı?"

diyor ki; "yok mu?"

...........................
iyice çöktü siyahlık. korkutarak, içinde hüznü de sevinci de barındırarak.
kabul et, bunu seviyorsun...

.

bir an önce, dört duvarla sarılı evrenimden sıyrılmam gerek.
dibin de dibi görülürmüş ya, daha dibi var mıdır acep? diye sorup yola koyulmam gerek.
sanırım tekrar, Oğuz Atay'ın kapısını çalmalıyım. zamanım gelmiş benim.

ha gayret, demeliyim.
dünyaya bağlandığım yerin kapısından çıkıp, 100 adım caddeye yürümeliyim. geçen akşam saymıştım, 100 müydü, yüz müydü? düşmedi birden hatrıma, neyse...

yüz olsun hadi, saymalıyım o kadar işte; sonra kıvrak bir bel hareketiyle sağa doğru kıvrılmalıyım, ve öykümü unuttuğum sahafımda kaybolmalıyım...sahaftan çıkıp, sert bir bel hareketiyle sola yatmalıyım ve denize akmalıyım...

evet, işte, oradasın...

5 Aralık 2009 Cumartesi

,

geride bıraktığım ay içerisinde, nefes alışlarıma verişlerime yetişemediğimi düşünmekteyim.

çok hızlı akan zamanın içinde kayboluyorum.
yılmadan aramaya devam ettiğimi görmek bazen korkutuyor, bazen huzurla dolduruyor hikayemi...

demlenen çayım, tezgahın üzerinde beni bekleyen tek fincanım, içinde arınmayı yok olmayı bekleyen 3 adet küp şekerim, tüm korkusuzluğu ile yok eden tek çay kaşığım...hepsi beni bekliyor da; ben neden cevap veremiyorum?

kandırma kendini, cevapsızlığına kanıt değil mi bu? oynadığın oyunda, bürünmüşsün kanıksamışsın bu dipsiz hikayeyi...kabul et yine, bunu seviyorsun!