30 Temmuz 2009 Perşembe

Yann ve Öykücük


...sevgili günlük...

şu anda ofisten bağlanıyorum sana. bugün rahat çok rahat bir gün olacak. dünün ve yarının yoğunluğunun arasında sıkışmış, öykücük için ayrılmış küçücük rahat bir gün...sanırım bunun verdiği huzurla gece yattım, daldım uykuya. aman allahım o da ne! Yann'cığım karşımda (:
uzun zamandır görüşmemiştik rüyalarda yahu.. rüyalarda buluşuruz demiştik oysa ki en son (:

neyse efenim konuyu dağıtmayayım, geliyordu, konsere geliyordu Yann'cığım (: ooo yeahhh...
"yeter artık öykü, çok bekledin beni" diyordu... [hahaha rüyaya bak be. ulen ben gece bir şey de yemedim yatmadan önce, bir yerim de açık kalmamıştı uyurken hahaha (: ]
neyse asıl vahim durum şuydu; o da ne! ahan daaa..konser tarihi, benim iş yoğunluğu açısından en civcivli olduğum an...napsak nasıl etsek? kolay yahu, dert ettiğin şeye bak öykü! istifa edeceksin tabi ki!
aman canım sağolsun, bir kere gelmişim dünyaya, bırakır işi, Yann'a koşarım...belki bana kendisi bir iş verir ne dersin günlük? sahne temizliğini yaparım ben onun (:
kemanının tellerinin tozunu alırım (:

işte neyse, seninle paylaşmak istediğim buydu, içim kıpır kıpır oldu sabah kalkınca, bu yüzden de kalkmadım yataktan, yattım, işe de geç geldim zaten...ama mutluyum...
evet evet bugün çok güzel bir gün...

şimdi de sizi Yann'cığımla başbaşa bırakayım bari..



29 Temmuz 2009 Çarşamba

... adımlamak huzura ...


sen mi mutlusun, ben mi mutluyum?
sana bir şey söyleyeyim mi?
asıl ben çok teşekkür ederim...

iyi ki varız (:
akan yoğun hayatında, bir nefes olabiliyorsam ne mutlu bana...

mutluyum, mutlusun, mutluyuz, mutlu, mutlu, mutlu......

24 Temmuz 2009 Cuma

herkes çok rahat olsun



"yoğun dönem ne zaman geçecek?" diye sorup duruyorum. Atladığım bir şey var. Geçmeyecek ki!
Bugün hep öykü'den beklenen bir şey daha oldu. Yine karar verdim (: Ama bu sefer verdiğim karardan ötürü gerçekten çok rahat hissediyorum kendimi. Kendimi bildim bileli hep bir koşuşturmacanın içindeyim, evet bu hep devam edecek, ama bu kadar yıpratmaya gerek var mı bünyeyi yahu ? Ben de insanım benim de canım vaaarrrr (: Aklına estiğini yapma cesaretini gösteren Öykü kısa bir süredir hiçbir şey gerçekleştiremiyor ve bu içime batıyor. Yeter gayri bitsin bu işkence! Ama ilk önce biraz rahat olmalıyım, kararımın tadını çıkartmalıyım... Bunun için sevgili arkadaşımdan -İstanbul toprağında şu anda nefes almakta olan- heyecan kaynağımdan gelen mükemmel hediyeyi sizinle de paylaşmış olayım...Fotoğraf onun ruhundan benim ruhuma akmıştır..Şimdi de Öykü'den size akacak. Savul hayat öykü akıyor, şişşt çekil yoldan çekil (:


şimdi bu rahatlığın verdiği huzurla biraz uyumam gerek, sonra görüşürüz arkadaş!

22 Temmuz 2009 Çarşamba

(:


ne olursa olsun hayat güzel be arkadaş (:
hem de çok güzel...
yeni melodilerle doldur kulağını, yeni sözcüklerle doyur beynini...devam et (:


*fotoğraf alıntıdır.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

darkness for us

nedir yani şimdi bu?
aslında ikimiz de şaşırmadık değil mi? nefes aldığımız kör boşlukta; o yerde, o bizi anlatan yerde, o bizim olan yerde kokularımızı savurmamız çok da kaçınılmaz değildi?
söylenecek hiçbir şey yok umarsızım; harfleri geçtim, heceleri geçtim, kelimeler bile yetmez bize!

"umut" demiştim yıllar önce..."belki" demiştim...ruhlarımız hep beraber dinlediğimiz gibi, dinlettiğimiz gibi, haykırdığımız, boğulduğumuz, öldüğümüz, öldüğümüzü sandığımız gibi..umudumuz gibi, ışığımız gibi...sen ve ben gibi...


hold me near, unravel the stars, as i speed through the heavens, speed through the night, for you are my blade and my rope, you are my LETHE!


sana sarılmak, ardından adımlamak, izini takip etmek, karahisar kalesine gitmek, umut etmek anlayacağın...umudun boşa çıkması, ama yine de denemek...karahisar kalesine yıllar var ki gitmemiştim ama yıllar var ki! deniz kokusunu ciğerlerime çekmek, o duba evet o dubaya haykırmak; "getir onu bana yalvarırım getir onu bana!!!" diye göz yaşı dökmek! beni duydun biliyorum, hiç kapatmadın bana kulaklarını hiç...ben biliyorum bu yeter...

sadece bize geliyor tüm yapraklar köklerinden koparak.bizim köksüzlüğümüze inat bize savruluyorlar.bu böyle devam edecek umarsızım. umarsız dalgan böyle devam edecek!
sen ne kadar istemesen de...

darkness for us..
voice of the soul!!! dinle listemdeki melodiyi, ışığa gelsin!

18 Temmuz 2009 Cumartesi

hoş kal...




hayat akarken ellerimizin, ruhumuzun arasından; biz yalandan da olsa adımlamaya devam ediyoruz... iyi yolculuklar bize!



16 Temmuz 2009 Perşembe

mavi bar



evet 2 haftadır izinsiz, aralıksız, nefessiz, aç ve susuz çalışıyorum.yeter artık!
gidiyorum nefes aldığım maviliğe...
maviliğin melodisi seninle konuşmaya geliyorum, acı acı sövmeye geliyorum, yerde sürünene kadar mavi bar'ımda içmeye geliyorum, kusmaya geliyorum, çakıl sana geliyorum, fener sana yürüyorum, sana tekrar dokunmaya geliyorum öykümle...

12 Temmuz 2009 Pazar

taze demlenmiş çay ve tuzum...



kelimerimi bıraktım düşüncelerim bile yetersiz kalıyor artık. özledim; babamı, annemi, abimi, kardeşimi çok özledim...yalnızlığım, benim yalnızlığım ebedidir; ama ailemi çok özledim...
çay demledim, 1 çorba kaşığı koydum tek kişiyim diye...oysa bundan yıllar önce 3-4 çorba kaşığı koyulurdu 5 kişiyiz; kalabalığız diye.
çayım demlendi; tek fincan çıkarttım; oysa 5 tane sıralanırdı tezgahın üstüne...çay kaşıkları, herkes kaç şeker kullanıyorsa bardakların içine yerleştirilir ve demlenen çayla bütünleştirilirdi.. oysa şimdi tezgahta bir tek benim fincanım var...içinde bir kaşık, 2 küp şeker ve demlenmiş çayla bütünlüğü...
oturmuşum caddeye bakan koltuğuma, elimde fincanım, yalnızım, tüm yalnızlığımla..
babamı anıyorum, abimi özlüyorum, kardeşimi düşünüyorum, anneme ağlıyorum...
gözlerimden neden tuzum akıyor ve yanağımda hep yer etmiş yoldan gidiyor? neden artık farklı bir yoldan tuzumu dökemiyorum?
özledim...

10 Temmuz 2009 Cuma

inti illimani






14 yıl ülke hasreti çekmek.Topraktan uzak, yardan uzak, güneşinden uzak tam 14 yıl sürgün hayatı. İtalya'nın misafirlik ettiği tam 14 yıl...
Şili'li grup...
1973 yılının Şili diktatörü Pinochet'in darbesi sonrasında ülkelerinden uzaklaşmak zorunda kaldılar ve 14 yıl boyunca ülkelerine geri dönemediler. 1988 yılında yasakları kalktı ve ülkelerinde turneler vermeye başladılar. Hatta döndükten sonra, İtalya'ya vefa borçlarını 2003'te çıkarttıkları
"Viva Italia" adlı albümle ödediler.

Grup çeşitli geleneksel enstrümanlarıyla, klasik müzik enstrümanlarını harmanlayarak ruhumuza sunar. Öyle ki 4 Temmuz 2009'da İzmir'in Seferihisar ilçesinde konser verdi ve yine orada değildim. Ama gerçek şu ki, her yerde olma zorunluluğumuz yok, ruhumuzun bile orada olması yeterliydi ve öyle de oldu.

Grup hakkında daha fazla bilgi isterseniz
şuracıktan ulaşabilirsiniz. Ve aslında daha fazla bilgi edinmek istemelisiniz!

"exilada del sur" ile ruhunuz baş başa...güneyden gelen sürgün...

8 Temmuz 2009 Çarşamba

badem ezmesi (:

4 Temmuz'da Dream Theater geldi İstanbul semalarına; her şey hazır, plan program tamam, Cihan ve ben gidiyoruz....Yeahhhh....
Sonra ne oluyor peki? ee tabi tahminin doğru; iş-güç zorunluluğu ve ben tüm hayallerimi almışım koltuğumun altına, Cihan'ı uğurluyorum tek başına koca İstanbul'a...Yazık korkar orda o bensiz, napcaksın Cihan orda (:
Hahaha şaka bi yana ama gerçekten bu yıl beni çok üzen bir olaydı bu Dream konserini kaçırmak..Neyse ki canım dostum benim kulağımı doldurdu (: ee hazır İstanbul'a gitmiş ben sipariş vermezsem ölürüm vallahi, ayy kaşıntı tutar bir yerlerimi heheh(:
Cihan bu sana: benim için bulunmaz bir değere sahip o kare kutuyu bana ulaştırdığın için sana minnettarım canım arkadaşım...ve ve ve BADEM EZMESİ(:
Var mı böyle bir güzellik dünyada soruyorum sana? Ay hayır ne sorcam ya, sevmeyebilirsin BADEM EZMESİ'ni çok normal (dicem ama değil(: ) Neyse bu akşam Cihancım ulaştırdı bana ezmelerimi ve ve ben tabi yarısını yolda mideme indirmişim vallahi bak farkında değilim..Eve gelince karnımın gurultularından anladım ve kutunun yarısını boş görünce "ahanda!" dedim "kızım naptın sen?" ama malesef artık çok geçti...
Şimdi ezmelerimin eşsiz güzelliklerini huzurlarınıza sunuyorum efendim (ee tabi kutunun yarısı midemde aslında daha çoktu ..) Bu arada ezmelerimin yanındaki de benim vak vak...kendisi aslında kumbaradır, ama benim odamda vak vakım olarak yer almakta...ıhım ıhım şey cebimde çok para durmaz da, anı yaşa :P



7 Temmuz 2009 Salı

thinking



Yoğun bir iş temposu sonrasında aklıma gelen ilk şey (daima) eve gidip, duşumu alıp bir şeyler atıştırmak oluyor. O güzel mideme bayram ettirdikten sonra ise tek kişilik koltuğuma bünyemi yaslamak istiyorum. O andan sonra beynimin içinde kol gezen türlü düşünceleri dinliyorum, onlara ayak uyduruyorum. Sonra hep canımı sıkıyorlar ve susturuyorum onları. Koltuğumun yanında beni bekleyen dostumu elime alıp onun eşsiz dünyasına dalıyorum ve bu sefer de o dostla farklı düşünceler yolculuğuna çıkıyoruz. Arada kafamı kaldırıp caddenin loş aydınlığına dalıyorum. Yani diyorum o zaman; bu süre içerisinde o kadar çok yerde oluyorum ki ben bile hızıma yetişemiyorum. Gerçekten böyle yaşamak zorunda mıyım? Bir yere bağlı olamaz mıyım?
Sonra cevap veriyorum; "senin kökün yok ki! bunca zaman neredeydin de şimdi bir yerde olmak istiyorsun?"
Kandırmaya, kandırılmaya, kanmaya devam et öykü devam et....Doğru yoldasın.....

6 Temmuz 2009 Pazartesi

a little music

Oscar'ı özlemek


Geçen gün sana "acımı seçtiğimden!" bahsetmiştim. Hıh işte o acının getirdiği ve devam ettirdiği hayatıma bugün tekrar başladım, yani iş hayatım yeniden ve yine başlamış bulunmakta...Ama şaka falan da özlemişim bee (: 3 yıldır hep bunu söylüyorum, "yılın sonu gelsin artık yeter tatilllll" diyorum...Sonra tatil başlıyor ama bu sefer de "yeter işşşş" diyorum...hahaha çok dengesiz bir insanımdır huyum kurusun (: Neyse aslında bahsetmek istediğim bundan tamamen farklı bir konuydu. Evet başlıkta da gördüğün gibi Oscar'ı çok özledim ama çok özledim ve tabi o günleri de.Ama biliyorum ki her gidenin arkasından bu özlemler hep olacak, Oscar'ı özlemek gibi...(Bugün işten çıktım ve sana benzeyen bir arkadaşını gördüm, gözlerim doldu ve seni andım...Hayat hep böyle midir? Yaşanılanlar tozlu raflarda yerini alır ve ansızın bir rüzgar gelir o tozları uçurur ve gerçeklikle seni başbaşa bırakır. Çık bakalım çıkabilirsen işin içinden!) Bana yaşama ne kadar farklı bir açıdan bakmak gerektiğini gösterdiği için, sevginin ne denli eşsiz bir duygu olduğunu hatırlattığı için ( başkaları bunu anlamamış ve bilmiyor olsa da ben biliyorum.), daima ama daima ne olursa olsun yüzümdeki tebessümü hiç eksiltmemem gerektiğini bana öğrettiği için; şu anda hayatımda olmayan Oscar'ıma çok şey borçluyum. Canım benim ayrılmak zorunda kalışımızı hatırlıyorum ve inan hep bir hüzün kaplıyor içimi...Ayrıldığımız günü hatırlıyorum da sen ağlıyordun ben ağlıyordum ): Seni hep sevdim, hep seveceğim...Ve sen olmasan da başka Oscar'lar gelecek hayatıma ve sen onlarla hep nefes alacaksın bende...
İşte Oscar'ım..bıcı bıcı yapmıştık da (:

5 Temmuz 2009 Pazar

5 Temmuz 1995



SON İSTEK

Bitki olacaksam
Çayır çimen olayım
Aman baldıran değil
Yol altında kalacaksam
Gelin arabaları geçsin üstümden
Çelik paletler değil
Üstümde çocuklar koşuşsun
Ne kaçan ne kovalayan
Askerler değil
Kerpiç yapacaksanız beni
Okullarda kullanın
Cezaevlerinde değil
Soluğum tükenmez de kalırsa
Islık öttürsünler
Aman ha düdük değil
Kalem yapın beni kalem
Şiirler yazan sevi üstüne
Ölüm kararı değil
Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında
Sakın ola ki
Silahlarla değil

Aziz NESİN



Hani "Atam İzindeyiz!" demiştin zamanın birinde ve en sonunda "Sorma Ata'm, halimizi; hal mi kaldı anlatacak..." diye tüm düşüncelerimize tercüman olmuştun...İşte ben de şimdi o noktadayım...Anlatacak bir şey bulamamak... Rahat uyu!

4 Temmuz 2009 Cumartesi

50 kuruş'a ithaf

Geçen gün cebimde sıcaktan bunalmış 50 kuruşumdan bahsetmiştim...Ve ve ve evet artık cebimde bir sürüüüü 50 kuruşum var (:
Ne yapsam ne etsem diye düşündüm ve benimle 3 gün çok sıcak bir dostluk kuran "50 kuruş" umu çerçeveletmeye karar verdim hatta altına bir de onun için şiir yazıp asacağım duvarıma... "Hey gidi günler heyyyy!!!" diye iç geçireceğim kimi zaman. Gözümün önünde dursun ve ne kadar boktan bir dünyada nefes almaya çalıştığımı bana hatırlatsın diye...
Evet; bu ayın sonuna doğru belki yine sıkıntı çekeceğim (parasal açıdan) ama sana bir şey söyleyeyim mi günlük, ne olursa olsun seviyorum yaşamayı, cebimde param olmasa da...

doğum günün...

Kimse sadece bilmekle hoşnut olamaz, aynı zamanda bilgisine uygun olarak davranmak ister. Ancak bunu yapabilecek güçle donatılmamıştır, dolayısıyla kendini yok etmeye yazgılıdır.

Franz KAFKA
Aforizmalar

3 Temmuz 2009 Cuma

seçimlerin "acı" tesellisi

Yaklaşık bir hafta öncesini hatırlıyorum da, ne kadar karanlıktı her şey, karar verme aşaması; hayata dair, hayatıma dair, öyküme dair...Şimdi çok mu aydınlık? Şimdilik; evet!
İçimizde susturamadığımız çocuk, çığlıklarıyla bizi boğmaya başladığında, onu susturmak için ne yapacağımızı şaşırır kalırız. Şeker versek almaz, ninni söylesek uyumaz, yeni bir oyuncak hediye etmeye kalkışsak inadına kırıp önümüze atar gıcır gıcır oyuncağını...Ne yapmalı ne etmeli diye düşünür dururuz..."Beni duy, beni dinle ne olursun!" diye haykırır bize, o karanlık dehlizde... Koyuluruz yola;

ben:Tamam, söyle bakalım ne istiyorsun benden?
çocuğum:Neden bu kadar düşünüyorsun ki anlamıyorum? İstediğin şey önünde yapabilme gücüne sahipsin haydi o zaman vazgeç kafanı kurcalayan şu koca sebepten.Bırak onu kör boşluğa, yeniliğe doğru bırak kendini, seni kabul etmeye hazır o!
ben:Sen ne bileceksin ki benim neyi istediğimi?
çocuğum:Unuttun mu? seni ben yönetiyorum akıllım...
ben:Hayır hayır hayır hayır...Yeter sus artık lütfen sus!!!Beynim uyuşuyor, beni biraz yalnız bıraksan, çok kırmış olur muyum seni? Gerçekten buna ihtiyacım var...
çocuğum:Sen kendini kandırmaya devam et. Hani senin hayatında bir nefes var, o sana ne demişti hatırla o cümleyi...Dürüst ol, kendine lütfen dürüst ol...Tamam sen yalnız kalacağına inandır kendini, ben ağzımı açmam, ama beni içinden atamazsın..Bunu sakın unutma.Sen benimle varsın...
ben:Dürüst ol, dürüst ol, dürüst ol....
.............
Bu konuşma böyle devam ederken çocuğum yorgunluğa ve yaşının küçüklüğüne yenik düşerek uykuya dalmıştı. Neyse ki bu gece ninni istemedi.Uyumalıydım ben de, unutmalıydım her şeyi, kaçmalıydım...Karar vermekten, karar vermek zorunda oluşumdan kaçmalıydım.Uykunun bir kaçış olduğunu bile bile uyumalıydım...Ama sesini duyar gibiyim; "Uyku ölümün kız kardeşidir...uyuma" diyorsun değil mi şimdi? Uyudum, uyandım...Ve düşündüm gördüm ki;
Hep bir seçim var hayatımızda ve hep zorlar bizi. "Bunu seçmeseydik diğerini seçseydik hayat çok mu farklı olurdu?" diye sorarız kimi zaman, belki de her zaman. Evet, hayat farklı olurdu; ama sadece öyküsü. Bunu yaşayacağımıza ötekisini yaşamış olurduk. Yani, sonuç seçimlerde hep aynı olurdu.ACI!
Her neyi seçersen seç, seçmediğin hep üzüntü kaynağın olacaktır. Aklın hep o seçmediğinde kalacaktır. Hayatta her şey %50 ile bağlantılı.Aklınla davranırsan yüreğin, yüreğinle davranırsan aklın sana bu soruyu hep soracaktır. Seçemediğin hep acı verecektir sana...Acı hep olacaktır hayatında.
Yani demem şu ki; bunun güzelliğini yaşamaya bak.
ACINI SEÇMEKTE ÖZGÜRSÜN ARKADAŞ!


Acımı seçtim...

2 Temmuz 2009 Perşembe

...gitmek...


Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.

Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.


...YÜK...


Bir öykü var, sakladığın,
Bir öykü var, ardında duran
Bırak onu, uyansın.

Şimdi sen bir anı düğümü önünde
Duvarcana uzanıp duran,
Taşlanmış yükünle uyuyansın.


Özdemir ASAF


50 kuruş

Bu ne şimdi der gibisin değil mi? Benim ayakta kalma sebebim desem.
Hep konuştuk, hep yazdık, hep sustuk, hep bağırdık ya da bağırdığımızı sandık...
Hani bir söz vardır ya; "Biz büyüdük de kirlendi Dünya!" Aynen öyleymiş...Hep çocuk kalmak da kocaaa bir ütopya tabi ki...Bir savaş var, farkında olmadığımız, olmak istemediğimiz bir savaş; İÇİMİZDE, DIŞIMIZDA!

Cebimde 50 kuruş var ne zamandan beri mi? 2 gündür...Ne mi yapıyorum sağlıklı yaşıyorum; yürüyorum, dışarı çıkmıyorum, çıkmak istemekle beraber çıkmıyorum, kitap okuyorum, ilk önce kendimi kandırıyordum:"aaa bak ne güzel işte oku da adam ol bir daha geçmez bu fırsat eline, ohh ne güzel evindesin dışarısı da zaten cayır cayır yanıyor, ne işin var Antalya sıcağında....." diyerek kendimi kandırıyordum..Ama atladığım bir şey var, ben zaten bunlara yani kitaba, filme vs. hep zaman ayırıyordum ki! Zorunluluktan yaptığım için hiç tat alamıyorum..Ama bitiyor bugün kabus..Cebim maaşımla dolacak.Sömürüldüğüm düzenin kapitaliyle..
sağ olun varolun...ben sizler için varım..
sömür sömürebildiğin kadar...Başka ne işin var ki koca Dünya.......

bir merhaba desem (:

Bu sene çok çalışıp sonunda hakkım olan yıllık iznimin sonuna doğru gelmiş bulunmaktayım...
Kah ağladım kah güldüm şu 12 günlük İZİN süresinde. Gezdim, içtim, şarkılar söyledim, yeni yüzler tanıdım, kendimi sundum denizin eşsiz maviliğine...Eeee kaldı mı 3 gün bana..
Ne yapsam ne etsem diye düşünmekteyim.Sanırım çok eğleneceğim şu 3 günde...Olimpos ve dolunay...Bekleyin beni ben geliyorum (:
Sizinle görüşmeye devam edeceğiz efem meraklanmayınız!!!

...hoş beş...


içine düştün bir blogun çık bakalım çıkabilirsen içinden...
Ne yazacağıma dair garanti veremem zira nefes almanın garantisi yokken lagaluga yapmamam gerektiğini düşünüyorum!
Hayat akarken; benim hissettiğim ama senin hissetmediğin " şeyleri" sana sunabilirim.Ne işine yarayacak değil mi? Bu kadar karamsar ve önyargılı olma bakalım...
bak yeni tanıştık umarım arkadaşlığımız baki kalır (: