26 Ekim 2009 Pazartesi

Olympos


resmen ayların yorgunluğunu atmış bulunmaktadır şu bünye(:

pazar gününün sonunda "yeter ya bırakın beni ben gidiyorum..." dedikten sonra, kendimi Olimpos otobüsünde buldum.kafa iyi, öykü iyi, ne işim var ki yollarda, git uyu dinlen...
olmazzz!

aman iyi ki "olmaz" demişim.

Olimpos'taki sel felaketinden sonra çok merak ediyordum o huzur dolu yuvayı, gittim merakımı da gidermiş oldum. biraz hüzünle ama büyük huzurla döndüm.


eşsiz maviliğim, dere yatağı ile birleşince eşsiz kahverengiye dönüşmüştü; üzerinde uzanıp yıldızları burnumun dibinde seyreylediğim çakıl sahilim de haliyle denizle buluşmuştu, bunu görmek içimi biraz acıttı ama yapacak bir şey yoktu...

bol bol fotoğraf çekerken sevgili 450d'ciğim de bana oyununu oynadı, tükendi ):

ama olsun elimizde sabah yağan yağmurdan kalma birkaç yeşillikle, içimizde getirdiğimiz sonsuz güzelliklerle döndük yuvaya...

ben yalnızlığı seviyorum arkadaş...


şimdi hazırım!
i'm hopeful, in spite of everything (:



........................................
photo(s): mavi kuş

23 Ekim 2009 Cuma

oyuna devam

engel olabileceğini mi düşünüyorsun öyküne?
kendine gel, kendine gel...
düşün...

karar verildi, oyuna devam; ama en güzel yolundan!

22 Ekim 2009 Perşembe

yarım beyazlık

yapışmıştı, tutsak olmuştu birbirine...
ah şu yüce ellerim, çözemiyordum, birbirleriyle olan sonsuz bütünleşmelerini çözemiyordum!
karşımda tüm gerçekliği ile asılı duran yarım beyazlık, çevresine verdiği ışığı benden esirgememişti; ama aydınlanamıyordum...

pompalanan kanım, sanki işlevini durduruyordu, akamıyordu yolunda.
karanlığının içinde tutsaktı!
o ışığı yakalayamıyordu...

ellerim, kenetlenmişti birbirine,
çözülemiyordu,
istemiyordu,
evet, istemiyordu;
yakacaktı bir sigara,
yakamıyordu....

20 Ekim 2009 Salı

20 Ekim 1957



farklı bir dünyam var benim müziğe karşı oluşturduğum.
öyle ki Bülent Ortaçgil dinliyorken arkasından Death gelir desem, "nasıl yani öykü sen iyi misin?" diye sorabilirsiniz. ama öyle değil işte!

bir kere Death'in "the sound of perseverance" albümü müzik barındırmıyor içinde, o ilahi bir şey...nefes aldığını hissetmekle nefes alamadığını düşünmek arasında gidip geliyorsun o albümle kaybolurken..

ee sonra Gurdjieff'e hayatını adayan (adanmayacak gibi de değil hani) Hartmann'a ne demeli? eyvallah yapmışsın albüm de (Gurdjieff'in bestelerinin bir sentezini sunmuşsun insanlığa) kardeşim el insaf, biz de insanız, ruhu parçalamakta üstüne yok!

asıl konuya geliniyor adım adım,
Anouar Brahem...kalbi temiz insan, doğumun nice olsun.aldığın her nefeste bize de bunu hissettirdiğin için...(şu yeni albümünü de aylardır bekliyorum ama ses soluk çıkmıyor, korkuyorum!)

albümlerinin hepsi birbirinden değerli; onlardan biri olan Thimar(1998) albümünden 'Kashf' şaheseri kulağınıza layık günlüğümüzü renklendirsin bakalım! (denizin derinliklerine dalacaksınız ya kaybolacaksınız ya; renk diye bahsettiğim o!)

16 Ekim 2009 Cuma

erkan oğur



çok kararsız kalmak nasıl bir şey?
sonra ne olursa olsun "tamam şimdi içime sindi" diyerek o kadar seçeneğin arasından seçmek o eşsiz sunumu...

portakalın altını kapsamında öyle eşsiz lezzetler vardı ki, hepsi de bugüne toplanmıştı...
zeki demirkubuz'la mı kaybolsam dedim, sonra blues festivalle kulaklarımı mı doyursam dedim, ya da ya da erkan oğur'um geliyormuş, erkan babaya gidip 'sana' mı akıtsam ruhumu diye düşündüm durdum...aslında bakma, çok da düşünmedim, kararımı zaten vermiştim, laf kalabalığı yapıyorum gibime geldi şimdi...

elbette erkan babaya gittim.
başka seçenek var mıydı ki?

uzun zaman olmuştu antalya semalarına adımını atmayalı, iyi ki portakalımız var...
yaşadığım güzellikleri, huzuru buraya aktarmam mümkün değil, çalışmıyorum da zaten..sadece "seyreyle güzel" le öyle bir titretti ki beni, aktı 2 damlam sonsuzluğa...
bilgisayarımızdaki arşivimizden "seyreyle güzel" geliyor efenim kulaklarınıza layık. haliyle konserden kayıt getiremedim size, elimizde birkaç fotoyla konduk yuvaya...

haydi bakalım, ben yavaştan uçuş hazırlıklarına başlayayım, sabah iş ve de güç....kimi bekler, aaaa öykücüğü haliyle (:


..............................
photo(s): mavi kuş

15 Ekim 2009 Perşembe

yann tiersen - monochrome



Anyway, i can try anything it's the same circle that leads to nowhere and i'm tired now.
anyway, i've lost my face, my dignity, my look, all of these things are gone and i'm tired now.
but don't be scared,
i found a good job and i go to work
every day on my old bicycle you loved.

i'm pilling up some unread books under my bed and i really think i'll never read again.
no concentration, just a white disorder everywhere around me, you know i'm so tired now.
but don't worry
i often go to dinners and parties
with some old friends who care for me, take me back home and stay.

monochrome floors, monochrome walls, only abscence near me,
nothing but silence around me.
monochrome flat, monochrome life, only abscence near me,
nothing but silence around me.

sometimes i search an event or something to remember, but i've really got nothing in mind.
sometimes i open the windows and listen people walking in the down streets.
there is a life out there.

but don't worry
i often go to dinners and parties
with some old friends who care for me, take me back home and stay.

anyway, i can try anything it's the same circle that leads to nowhere and i'm tired now.
anyway, i've lost my face, my dignity, my look, all of these things are gone and i'm tired now.
but don't be scared,
i found a good job and i go to work
every day on my old bicycle you loved.

monochrome floors, monochrome walls, only abscence near me,
nothing but silence around me.
monochrome flat, monochrome life, only abscence near me,
nothing but silence around me.
.............................................................
ama ne olursa olsun devam ediyorum merak etme, edeceğim gibi.......

15 Ekim 2008


HASRET


Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye:
Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır
diye...

12 Ekim 2009 Pazartesi

deli deli olma

geçecek bu günlerim, zor günlerim, yoğunluğum değil bahsettiğim...
arayışlar hiçbir zaman "son" bulmayacak, bunun bilinciyle adımlamaya devam edeceğim...
işte yine öyle bir günümdü bugün, pazarın sıkıcılığını atmak istemekle atamamak arasında gider gelirken, güneşi doğurana kadar kayboldum yine.
güneş doğmuştu, herkes için kalkma zamanıydı, benim için ise 3 saatlik uykuya dalma zamanıydı.

gözlerimi açtığımda, başımda tarif edilemez bir ağrıyla ne yapacağımı şaşırmıştım. evin içinde kaybolmaya yakın öylece koltuğumda oturduğumu ve 2 saat aralıksız gurdjieff-hartmann dinlediğimi hatırlıyorum sadece...
bugün benim özgürlüğümdü halbuki, işte ben de tam o özgürlüğün içinde sorgularımla kendimi arıyordum, bulamayacağımı bile bile (en azından şu an için bulmaya yaklaşamayacağımı demeliyim belki de! kim bulabilir ki? kim? ).....

"kalk" dedim, "kalk ve adımla sokaklarda, nereye götürürse ayaklar oraya." kalktım, düştüm sokaklara, adımladım ve kendimi portakalın altını festivalinde buldum...gün içinde izlediğim filmlerden öyle bir tanesi vardı ki sadece ondan nefes verip kaybolacağım.
murat saraçoğlu'nun eseri "deli deli olma" dan geliyorum, ama geldim mi hala farkında değilim. tam da şu arayışlarımda karşımda bir cevap gibi buldum filmi...senaryosuyla, oyunculuğuyla, emeğiyle hele o müzikleri yok mu o müzikleriyle tam da cevabı yapıştırdı şu bünyeye!

eyvallah, ne diyebilirim ki; yüreğinize, emeğinize sağlık...

9 Ekim 2009 Cuma

.

güzel şehrim antalyamda her yıl düzenlenen (ki bu yıl 46. yılı oluyor) portakalın altını (altın portakal film festivali'dir asıl adı)kapsamındaki festival yarın itibariyle nefes almaya başlayacak...gelsin filmler gitsin filmler, güzel güzel konserler...

iyidir iyidir, hele bir de Erkan Oğur da sağolsun adım atacakmış, Efes Blues da her yıl ritüel halini alan konserlerimiz arasındaymış, aman yarabbi, bu 1 hafta güzel geçecek yahu..

şimdi günün yorgunluğunu; karanfilli, kabuk tarçınlı enfes bir ıhlamurla atalım,
kitabımızın gizine dalalım,
umarsızım, sürgün olan yüreğimden sesleniyorum sana, daima olacak olan nefesimle...

8 Ekim 2009 Perşembe

gün daha yeni başlıyor (:

görüşmelerin sonu, öykücüğün başlangıcı...
simit-çay-arkadaşlarla değeri ölçülemez vakitler...
gidiyorum, afiyet bal şeker olsun şimdiden, yarasın...

scavenger of human sorrow dinlemek istiyorum, dinleyip öyle çıkalım bari..
aaa cihan hoşgeldin, haydi çıkalım ama dur!!!!

(:


7 Ekim 2009 Çarşamba

zzzzzzzz


artık ciddi anlamda "uyku modu"na geçmem gerek, tükendiğimin resmidir...
gerçekten şu sanal yaprakta bulunanlar şikayet amaçlı yazılmıyor, içimi dökebildiğim sadece sen varsın, o kadar!

biraz sonra görüşmelerim başlayacak, başlayacak saati belli de ne zaman biter orası bilinmez...

şu tantana başlamadan önce, biraz melodi diyelim, haydi hep beraber dinleyelim...

5 Ekim 2009 Pazartesi

baharın sonu mu?




adımlarım yeşilliğin içinde...
baharın sonu gelmiş, hoş beş gelmiş...

.....................................................
photo(s): mavi kuş

4 Ekim 2009 Pazar

telaş çemberi

etrafımda bir telaş, meçhul benliğimi içine çekmek için yarış halinde!
oysa ki akşam olunca beni bekleyen sadece kapım...

göz kapaklarım ağır, birgün kapanacak, bunun bilgisi varolduğu sürece her şey boşuna!

bu telaş niye?

sadece rüyalarıma sığındığım bir hayatı yaşıyorum,

devam ediyorum,

3 Ekim 2009 Cumartesi

sen de mi

nefes alabildiğim, sırtımı güvenli bir şekilde dayayabildiğim, güç aldığım özel insanlardan-DIN arkadaşım...
sen de mi?
teşekkürler dünya!
uzun uzun bakan öykü, kayboluşuna şahit olur ve "eyvallah" der...
eyvallah....................

2 Ekim 2009 Cuma

...ferfecir...



çift yürekten yaşlar dökülmekte... ruh ve beden karışmış tutamamakta...

uzanmış sonsuzluğa, hikayesi başka, adı başka, tadı başka.
tuzu yakmış kavurmuş ortalığı; ama inadına yutmakta!
bir sessizlik almış başını gitmiş, geri gelememiş. kayboluşuna şahit olmuşuz o simsiyah boşlukta.
haykırmış sonra,
içindeki zehri tükürememiş,
yakalamaya çalışmış akrepleri yelkovanları...oyun oynamış tik ve tak'ı...
nefessizliği devam ederken, arayışları son bulamazken (ve bulamayacakken)çırpınmış durmuş.
sabırsızmış, aydınlığına ulaşmak için!
umuda yolculuk... doğamıyor bir türlü...aydınlık bulamıyor bir türlü penceremi. pencere önü çiçeklerim aç, susuz bekliyor seni! bizi bekliyor doymak için!
biliyor musun demir parmaklıklardan kurtardım çiçeklerimizi, pencere önü çiçeği olmaktan kurdardım onları!
vuslat ne zaman ustam?
açıldı mı derin yaralar ruhta, kapanmıyor!
bekliyorsun aydınlığı, gelse de göremiyorsun,
gelmiyorsun,

....................................................
photo:mavi kuş