tüm ağırlığı ile sırtını yorgun bedenime yaslamış bir buğu var... karşımda da durmuyor içime de sızmıyor...ama tüm ağırlığını nasıl hissettiriyor anlam veremiyorum.
vazgeçişlerle, kaybedişlerle, benden habersiz alınan kararlarla hikayemin yolunda adımlamaya çalıştığım koca bir yokuşun daha en başındayım.
27 yıl önce bugün, toprağa ayak basmanın ağırlığı ile "merhaba" demiştin.
52 gün önce, adımlamanın senin işin olmadığını düşündün, kurdun kafanda, konuştun O'nunla, duydu seni...
şimdi tutamıyorum ki ben seni, çekip çıkartmak isteyişlerim engelleniyor işte. okuduğum bir tümceyi paylaşmak için elim telefona gidiyor, çeviriyorum numarayı, "aradığınız kişiye ulaşılamıyor." diyor bir hatun sesi.
hiçbir zaman ulaşamayacağımı haykırıyor resmen esrik nefesime.
merak etme, yolumuza devam ediyorum, çocukları büyütmeye, nemli topraklardan nemli yapraklarıyla çiçekler açtırmaya devam ediyorum, güneş'i doğuruyorum yine her sabah yaptığımız gibi, güneş batıyor beni beklemeden her zaman oynadığı oyun gibi... dinliyorum, susuyorum...ama okuyamıyorum. okuyamıyorum, okuyunca paylaşmak istiyorum. paylaşmak isteyince kapalı kapıya çarpıyorum. bu çarpış ki; ağır geliyor küçük hikayemin varoluşuna. okuyamıyorum; ama okutuyorum. merak etme.
18 nisanları geçtim, doğumun nice olsun yoldaşım... 52 gün önce doğumunla yer edindin sen, olmak istediğin yerdesin. biliyorum...
13 yaşında, gözlerini tüm içtenliği ile gözlerime dikmiş bir yürek var karşımda. susarak konuşmamızı sürdürüyoruz. sessizliği o bozuyor, gözlerinden tuzunu akıtarak. diyor ki; "saymayın, lütfen saymayın...ilk önce benim için, sonra kendiniz için...lütfen durun, son verin bu çıkmaz yokuşta yol almaya...verin elinizi, ben yanınızdayım!"
ikimiz de akıyoruz, akıtıyoruz...
tuzlar karışırken bedenlerimizde, belki de toprağınla buluşuyoruz!
karanlık kapkaranlık bir odada bilinçsizdim.atıldım annemin eşsiz gücüyle güneşin aynasına.bilmezdim büyümenin o odadan daha karanlık olduğunu...güneş yüreğime dokunsa da...
"...Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."