29 Kasım 2009 Pazar

öyle

abim gelmiş, evde bir bayram havası, annem babam bizi çok severmiş (:
tüm ailenin birleştiği günleri hasretle bekliyorum; sanırım bu ayrılıklara çok küçük yaşta hayat bizi alıştırdı, bir parmak balı çalıyor ağzımıza, sonra da kuş olup gidiyor. neyse 2 gün de olsa 5 kişilik yoğunluğu yaşadık, eyvallah...
abiyi gönderdik, kardeş de gidecek uzak diyarlara, annecik babacık da alıp başlarını gidecekler, yine kalacak mıyız öyküyle başbaşa...hadi bakalım ):

aslında paylaşmak istediğim başka şeyler miydi bilemedim, ama şu an dinlediğim melodinin etkisinde olan ruhum, parmaklarıma baskı uyguluyor ve yazamıyorum.
sanırım sadece gökyüzüne bakmalıyım ve dalmalıyım gecenin sessizliğine.
bilmem ki, belki sonra yine gelirim...

26 Kasım 2009 Perşembe

huzurlu bir sabah (:

güzel bir sabaha uyanan öykü, akabinde güneşin sıcaklığını da kollarının arasına alarak; denizin güzelliğine kendini sunmaya gidiyor.
avuçlarında 450d'si, masasında gözleme ve çay, karşı sandalyesinde bir dost ile sohbetleşmeye gidiyor.

geleceğim, bekleyiniz efenim...

sanırım böyle anlar hayatıma çok az rastladığı için, huzurluyum!

25 Kasım 2009 Çarşamba

yılın 329.günü

nefes almaya çalıştığım evrende, yılın 329. gününü yaşamaya çalışıyorum.
Samsa ile hem gücüm var hem gücüm yok;
Samsa ile hem küçüğüm hem büyüğüm;

Samsa ile hem varım hem yokum...
ama yılın 329. günündeyim, elimde varolduğunu sandığım varlığımla...

23 Kasım 2009 Pazartesi

bir pırıltı

bir pırıltı vardı önce; ömür adanacak bir hikayeye,
bir pırıltı kayboldu sonra; hikayeyi yarım bırakmak adına,
bir pırıltı olmayacaktı bir daha; kulak verilen ses hikayenin yarımlığına adamıştı ömrünü,
bir pırıltının geldiği düşünülecekti tekrar; hikayenin yolunu şaşırtmak adına,
bir pırıltı konuştu sonra;
"bıraktım, her şeyi bıraktım, seni bıraktığım gibi..."

20 Kasım 2009 Cuma

20 Kasım 1901



yıllar önceydi,
söz verdiğimiz gibi coşarak, şaşarak, gülerek, hüzünlenerek akacaktık...ne olursa olsun akacaktık!


Irmak' beklemedeydi bizi, biz beklemedeydik Irmak'....


gözlerim sonsuzlukta;

güneşte denizin sonunda mavi bir duman gibi gözümde tütüyorsun!



itiraf

şu anda dünyayı kurtardığım masamdan döktürüyorum;
4 gündür uzaktım buradan,
özlemişim ):

19 Kasım 2009 Perşembe

ateş ateş üstüne

son nefeste "yüreğimizin sürülmüşlüğü" ile kalmışız, ateşimizin yüksekliği ile devam etmişiz.

pazartesi akşamı bir ateş bir ateş aman yarabbi. korku, kaygı, hüzün, elin kolun tutmaması ... her bir duygu mevcuttu ateş gibi olan bünyemizde. işe de gidemiyorum kaç gündür; ama bugün daha iyiyim, yarın kaldığımız yerden devam efenim..
haaa bu arada; doktor amcalara ve teyzelere sunduk kendimizi; var mıdır acep şu bünyemizde kötü huylu bir virüs diye?
dediler ki; "zati domuz gibin bir bünyen var, yok senin bir şeyin, dinlen, çorbanı iç, kimseye bulaşma, kocakarılık yapma otur oturduğun yerde!" dediler. ben de öyle yaptım.. sanırım şimdi iyiyim (:


ben çorbamı içip tekrar yatağa bünyeyi serip yumuşacık yorganımı çekeyim ağır olan kafamın üstüne, uykuuuu biraz uykuu diyeyim..
sabah da iş ve de güç diye yollara koyulayım.
gittim efenim iyi geceler (:

16 Kasım 2009 Pazartesi

sürgün olan yürek

duman yardım eder miydi?
denedim, çaresi yoktu bu acının. böyle devam edecek olan bir yokuşta, iki ayak taşıyordu geçmiş yılların yükünü. iki minik ayak!
sonra düşündüm; "ya onlar olmasaydı?"
bencilliğin kaldırılmaz kaldırılamaz ağırlığına hiç gerek yoktu. ne yokuşlar çıkmıştı o minik ayaklar, ağırlığı tarif edilemez bir yürek taşıyordu 26 yıldır. taşımaya devam edecekti.
inadına yılmadan!

sürgün olan yüreğe çare bulmaktı amaçları; ama yürek, sürülmekten alıkoyamıyordu kendini...

14 Kasım 2009 Cumartesi

(:

e be arkadaş, sonunda sonunda 'merhaba'nı esirgemedin benden (:
çoook mutluyum be arkadaş çok mutluyum, eyvallah sağolasın (:
değil mi ama nefes alınmalı....
ay ne demeli ki bunun üstüne,
evet evet kulağı müziğe vermeli, sonuna kadar 'arkadaşlığa' kadeh kaldırmalı...
haydi bakalım, dinleyelim güzelleşelim...
umuda yolculuk daim olsun (:

13 Kasım 2009 Cuma

karşılıksız...

küçücük bedenden büyük olan sevgimle size sesleniyorum;

hep bir kayboluş hakimdir bünyemde, öykümde...
ama inadına hayata sımsıkı sarılmış, yaşamaya adanmış bir kayboluş benimkisi!
belki de kendimden kaçarken buldum kendimi?
izlediğim yol, yönümü şaşırttı. şimdi biliyorum, adımlarım daha tutarlı, daha anlamlı, daha umut dolu.

sizin bu hikayenizde, yanınızda nefes alırım ya da alamam; kalbinize dokunurum ya da dokunamam...ama bilinse de olur bilinmese de.

ben öykü, kaybolmuş öykü.
bu kaybolmuşluğumla size yürekten bağlı olan hikayeyim.

yolunuz açık, umutlu olsun.

bizim küçücük bedenlerimiz vardır, içlerinde kocaman bir yürek barındıran!

...nice yıllara, ikiniz de hayatıma anlam katanlarsınız, hayatımın anlam depolarısınız...

...............................................
sevgili abim, canım kardeşim; başınızın tatlı belası öykücükten minik bir kuple efem (:
sevgili annecim de babacım da sizedir asıl söyleyeceklerim. hayatımdaki değerli iki insanı şu toprağa saldığınız için, sevgiler saygılar efenim. gerçi bunun üstüne söylenecek çok şey var; ama bu akşam söyleyeceğim gözlerinizin içine bakarak (:
öper sizi bu hatun, ve alıp başını gider.
iş ve de güç beni bekler...

;

yaşıyorum be arkadaş,

yani şöyle ki; kaybolmuş da olsa beden, akabinde ruh; sen bilinçsizce, istemsizce devam ediyorsun yol almaya...
getiremiyorsun sonunu adımlamalarının...
neden?

diyorsun ki, "sus."

9 Kasım 2009 Pazartesi

bittiği sanılan gün



güneşi doğurmuş akabinde batırmış bulunmaktayız. ne hızlı bir gündü yahu anlamadım gitti.
hep böyle oluyor, çabucak bitiyor bu pazartesi günleri, oynamayacağım ama az kaldı (:

neyse efenim, güzel bir Antalya gezintisi hakimdi bünyede bugün. mavilik mi, yeşillik mi, kırmızılık mı istersin? ne varsa mevcuttu bugün ruhumuzda...

devam edelim an'ı yaşamaya,

iyi iyi akşamlar, geceler, sabahlar olsun şimdiden.





....................................
photo(s): mavi kuş

8 Kasım 2009 Pazar

..

büyük bir heyecanla ve hevesle hazırladığım sanal defterimi, bazen (ki çok yalancıyım çoğu zaman) kulağımdaki melodilerle besliyorum. seviyorum müziği, eğer yolu düşerse kaybolmuş bir yolcunun da kulağını beslesin istiyorum!

ama biraz önce, ses versin diye dokundum bir linkime, aa o da ne, ses vermiyor. çok ayıp çok..muzicons'un oynadığı bir oyun sanırım bu biz insancıklara. neyse, hazır sabah erken kalkmayacağım, ben de işe girişeyim dedim. efenim, linklerimi tazeliyorum şimdi...
belki yolunuz düşer de, beslenmek istersiniz.

haydi bakalım, gelirim yine (:

............................................

00.37
yaklaşık 1 saat sonra yeniden yaprağımızın sanal olanına kalem batırmaya gelmiş bulunmaktayız efenim. evet, müzik linklerimizi tazelemiş; kabuk tarçınlı, karanfilli ıhlamurumuzu kaynatmış bulunmaktayız. Perec ile 'kayboluş'a hazır bir bünye ile, ıssız caddeye bakan koltuğa yerleşmek üzere yol alacağım biraz sonra. hafif bir yağmur hakim Antalya semalarında. bunun tadı da başka, sesi de başka, hissettirdiği de başka.
öyle şeyler işte.
sanırım benim 'kayboluş' modum çoktan hazır olmuş da beni bekliyormuş. ee ben daha fazla bekletmeyeyim kendisini.

şimdiden size iyi geceler derim. merak etmeyiniz, sabah güneşi doğuracağım ben, her gecenin sabahını yaşatacağım, yaşayacağım!

...huzurlu rüyalar...

7 Kasım 2009 Cumartesi

7 Kasım 1971 / Teşekkürler Dünya!



aydınlığın parçalar ruhumu, doğumun nice olsun...

6 Kasım 2009 Cuma

geçip gidiyor


gün geçiyordu, tikler taklar bizi beklemiyordu.
öyle bir kayıtsızlık hakimdi ki rüzgarın savurduğu yüzlerde, bedenlerde; kimse söz söyleyecek gücü bulamıyordu kendinde!
radyodaki sese kulak vermiştim, geçip gidiyordu, geçip gidiyordu..
.

..............................
photo: mavi kuş

2 Kasım 2009 Pazartesi

dikkat etsene be kızım!

sen o kadar çocuğun içinde hasta olma, dikkat et kendine aylardır;
ama bugün hastaneye git (şu lanet 2.ameliyat tarihi için gün almaya); 2.5 saat bekle, bir yerlerden virüs kap, bütün günün halsizlikle geçsin...
olacak iş mi bu beeee, pehhhh...

sanırım psikolojik bu, evet evet psikolojik...
lütfen öyle olsun...hastalanmaman gerek öykü, hastalanmaman gerek ):

huzurlu yuvama geldim, vazgeçilmezim arpa şehriye çorbamı yaptım, resmen 1 limonu döşedim içine, içtim içtim, mandalina mı da yedim; ama hala halsizim...
sanırım dinlenmem gerek, yarın işler beni bekler...

oyy anam oyyyyy!!!

bu senin oyunun

söyleyebilecek gücün varken, boğazında düğümlenen nefese neden izin veremiyorsun!
açıklayamıyorsun.
kabul et, bunu seviyorsun...?

caddenin karanlığına, seni içine çekmek için can atan sessizliğine bırakmak varken hikayeni; neden sinmişsin oturduğun koltuğuna!
kalkamıyorsun.
kabul et, bunu sevmiyorsun...?

,

gözlerin mi açık ruhun mu?
kayboluşuna şahitlik mi yoksa aradığın?