28 Ocak 2010 Perşembe

28 ocak 1972

kaç yıl önce gittim oraya bilmiyorum,
sırf seni bulmak için gittiğim hatrımda, o kadar...

üniversitenin koridorunda yere serilmiştim,
"ıssızlığın ortası"ında kaybolurken, dünyasında adımlamaya çalışırken,
yüce insan Eroğlu tanıttı seni bana.

"git öykü, oku, hisset, dokun, aç gözlerini..."

koridordan kalkıp, İlhami abiye adımladığımı hatırlıyorum.
o büyülü dükkanın içine girip, "İlhami abi, beni bırak, o kitabı bulmalıyım, ne olursa olsun bulmalıyım" dediğimi anımsıyorum sadece.

uzun araştırmalar sonucunda, -rafların arasında kaybolmak gibisi yoktur- o gün seni arayışım gibi mutlu olduğumu hiç hatırlamıyorum. hele üç buçuk saatin sonunda "buldum!" diyerek haykırdığımı ve sahafı ayağa kaldırdığımı hele hiç unutamam.
ellerimin arasında gezindiğin dakikalar halâ aklımda, aklıma kazınmış durumda.
hani, hep küçük küçücük şeylerden mutlu olurum da, o mutluluğumu ben bile o güne kadar görmemiştim.

tetikleyici bir görevin var hayatımda.
sorma; "adımların nasıl?" diye. çoğu zaman adımlamaya da gücüm olmuyor zira.
ama dedim ya; vazgeçilmezimsin, ışıksın çoğu zaman.
hepimiz Drogo olduğumuz için yadırgamıyoruz seni.
yoldan çıkartmaya çalış istersen; lakin silkinemiyoruz, kendimize gelemiyoruz,
bu atalet halini kanıksamış devam ediyoruz.
biz kabul ettik; bunu seviyoruz...

her zaman birileri uzaktaydı.
bunu fark ettiğinde içindeki hüznü hissettirdin bana.
sen acı çektiğinde, o acı sadece sana ait oluyordu.
gelecek olan hiç kimse, o acıyı dindirecek güce sahip değildi.




kaleminden dökülenler için çok şey borçluyum sana yüce insan.