9 Ocak 2010 Cumartesi

saçmalama özgürlüğüm

canım günlük;

8.01.2010
00:16
önümde kilometreler...
uzak kilometreler, yol aldıkça kısalıyor, heyecan yavaş yavaş tüm vücudumu esir alıyor...
bekliyorum...
bu bekleyişe melodilerim arkadaşlık ediyor.
her zaman olduğu ve olacağı gibi...
iyi ki varsınız, do'lar, la'lar, si'ler, si bemol'ler...
kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır, der Cibran...
ben de notaların kendine özgü asil duruşlarına hayranım; ama bütünleşmelerinin önünde eğiliyorum; o ayrı!
________________
00:37
ışıklar söndürüldü.
arka koltuğumda oturan ve yan camdan çaktırmadan baktığım kişi, orta yaşlarda bir bey.
bir şeyler okumaya çalışıyor ya da karanlığın kayboluşunu sevmiyor da küçük aydınlığını benimle de (farkında olmadan) paylaşıyor...
en son Ankara yolculuğumu hatırladım.
bir buçuk yıl olmuş.
gidişimdeki coşkunluğu hatırladım.
yine bazı nefesleri mutlu etmeye gitmiştim.
gidişlerim devam ediyor.
peki ne zaman gelinecek?
işte bunu bekliyorum...
-ve itiraf zamanı; işte bunu bekliyorum!-

_______________


02:24
yarı uyku halindeydim be üstad.
her zaman olduğu gibi dalmıştım.
geldin kondun "ama babacığım" diyerek...
o yarı uykulu gözler açıldı ve akmaya başladı!
sırtımı titreten, sırtımdaki ve dahi tüm vücudumdaki tüyleri havalandıran artı sıçtığımın hayatında yaşayabileceğim tüm duygusal modları bünyeme mıknatıs gibi çeken YEGÂNE şarkı.
ama babacığım.........
______________
02:46
kulağımdan kaçıncı kez "ama babacığım" akıyor...
şehrin kirliliğinden, ışığın kirliliğinden yorulmuşum.
yıldızları burnumun dibinde seyreylemeyi özlemişim.
bana yol boyu eşlik edecek olmaları mutlu ediyor beni.
bu arada, onlardan bir tanesi sensin.
evet, çok uzaksın; ama aynı zamanda nefesini hissettiğimsin, burnumun dibindesin.
______________
03:43

bu su hiç durmayacak!
______________
07:13
gelmişim, Ankara yollarına otobüsümün tekerlekleri ayak basmış.
peki ne olmuş?
kaza yapmışız!
yok gerçekten şaka gibi bir öyküm var!!!
tamam meraklanacak bir şey yok. bu satırları yazıyor olmam da bunun bir göstergesi tabi.
otobüsümüze; bizi sollamak isteyen ve uyuyakaldığını biraz önce itiraf eden bir bey, çarpmış durumda. bizde bir şey yok; ama şimdi aşağıya inip bey amcaya bakmalıyız.
(bu arada bey amcada da bir şey yok. küçük araba olduğu için maddi hasar bizden fazla durumda. yanında olmalıyız. ama umarım törene geç kalmam...)
gittim...
______________
20:15
dün bu saatlerde huzurlu evim Antalyamda idim.
bugün, an itibariyle kentlerin başı olan Ankarada'yım.
yaklaşık üç saat sonra beni tekrar huzur yuvam Antalyama götürecek olan otobüsüm kalkacak.
uykusuz, kaçıncı haftaya girdim inan hatırlamıyorum sevgili.
bu yoğunluğun en faydalı kısmı, akan zaman içinde kalbur saman içinde, olumsuzlukları uzak tutabiliyor olmamdır.
istemeden!
ve bu öykümün gidişatının altı ay daha böyle gitmesini kaldırabilirim. altı ayın sonunda, keskin bir bel hareketiyle yol değiştirmek, denize akmak istiyorum.
evet, işte orada sen varsın!
var olacaksın!
varlığının altındaki yokluğunun denizinde boğulmak için akıyorum sana!
hisset beni, hissettir kendini......
______________
(zaman bilmem ne, önem sırası zamanın kaçta takılı kaldığı değil;
zamanın akıyor olması...
ve seni özlüyor olmam.)
seni çok özlemiştim huzurum.
bu sabah sana kavuşmak için, çok şey yaptım. iyi ki de yaptım.
28 günlük hasretin kor misali kaplamıştı minik yüreğimi.
o herc ü merc içinde, seni elimle koymuş gibi buldum ve sen de beni görmüş gibi bana gülümsedin. özlemiştim seni.
sarıldım, kokunu çektim hücrelerime.
yetmedi...
hiçbir zaman yetmeyeceği gibi.
şimdi gidiyorum...
______________
23:32
otobüsüm hareket halinde.
______________
23:36
ağlıyorum...
______________
23:54
bu ifadeyi kullanmanın benim için ne demek olduğunu biliyorsun.
seni çok seviyorum.
______________
9.01.2010
02:15
artık ciddi ciddi uyumam gerek...
sabah Antalya'ya ayak bastığım gibi dünyayı kurtardığım masama geçmem gerek, iş-güç beni bekler.
söyleyeceklerim bu değildi.
uykum var,
göz kapaklarım ağır,
dalıyorum,
______________
03:04
damgayı vuran kelimenin melodisi "uyan" dedi.
göksel baktagir - ağlama...
______________
05:03
player'ımın içinden -değerli bir arkadaşımın hedayesi olan- "la camisa negra" geldi kondu kulağıma.
hüzünlü günümün, gecemin sonunda, ilaç gibi geldi.
şarkı aslında hüzün barındırıyormuş içinde dilinden anlamam, net dünyasının yalancısıyım.
ama müziğin dili farklı değildir. bu şarkı bende bir coşkunluk, bir heyecan böyle böyle bir şey oluşturuyor işte (:
(ulen halâ gülebiliyorum, helal...)
______________
06:22
var ya, kova kova kahve içsem en sertinden en şekersizinden yine de işe yaramaz.
ama geldi sordu: "ne alırsınız?" diye yüce hizmet adamı.
"kahve, mümkünse sadece kahve!"
şu otobüsten hiç inmek istemiyorum. yaklaşık yarım saat sonra bu koltuk ile bağım kalmayacak, tıpış tıpış masamın yolunu tutacağım.
gözlerimi bir görsen.
alabildiğine kırmızı.
ama sen hiç gözlerime...
.......................................................................................