29 Eylül 2009 Salı

29 Eylül 1547


"Aylak okur:Bu kitabın, zihnin, düşünülebilecek en güzel, en zarif, en akıllıca ürünü olmasını isterdim; buna yeminsiz inanabilirsin. Ancak, tabiat kanununa karşı çıkamadım; tabiatta her şey, benzerini doğurur. Benim kısır, gelişmemiş deham da, her türlü rahatsızlığın hakim olduğu, her türlü hazin sesin duyulduğu bir hapishanede doğmuşçasına kuru, kırışık, maymun iştahlı ve çok çeşitli, kimsenin aklına gelmeyecek düşüncelerle boğulmuş bir evlattan başka ne doğurabilir? Huzur, sakin bir yer, kırların hoşluğu, gökyüzünün duruluğu, pınarların şırıltısı ve ruhun dinginliği, en kısır ilham perilerinin bile verimli olup dünyayı hayranlık ve memnuniyete boğan çocuklar doğurmalarına fırsat verir. ............."

şu hatunun hayatında önemli bir yere sahip eserin önsözünden bir kuple efem...
sahibini de doğurmaya ancak sıra geldi, ahh Cervantes ahh...

kitapların dünyasında adımlamak, nefes almak kadar özeli var mı? Hayatımda, "Tatar Çölü" ve "Don Kişot" kesinlikle birbirini beslemek için yaratılmış çocuklar olarak yer alıyor. Tatar Çölü'nü okuduktan sonra açılan yaralarımı kapatmamda Don Kişot hep yardımcı olmuştur. Özellikle Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Roza Hakmen çevirisini elde edebilme şansınız varsa kesin koşun derim! okuduktan sonra; "öykü gerçekten haklıymışsın, sağol (:" diyeceksiniz...

[buradan da bir arkadaşa teşekkürü bir borç bilirim...]

sisteme saldırı, başkaları için boşa kürek çekmek olabilir; belki sistemi çökertemez; ama en azından bir pervanesine zarar verir, bir pervanesini işlemez hale getirebiliriz. sen de bir pervanesine zarar verebilirsin, kırabilirsin, öteki de başka birini....ve böylelikle sistem işlemez hale gelecektir!

iyi ki doğmuşsun be Cervantes....
şimdi de çok sevdiğim huzur yuvam Datça'dan bir yel değirmeni süslesin sanal sayfamızı...Don Kişot'umuza layık...

.............................
photo: mavi kuş