6 Haziran 2010 Pazar

hiçbir şey birikmiyor

eşyalar, o minik ellerle toplanıyor, demir kapının önünde saf tutuyor.
eşyalar bekliyor, biri gelsin de kaldırsın uzak diyarlara götürsün diye.
o biri, tam yoldayken, geri dönüyor. unuttuğunu sandığı, yolculuğuna yoldaş olanı acaba yola sokmalı mı diye düşünüyor.
itiraf ediyor;
düşünmediğini, delicesine istediğini,
uzun zamandır rafın en arkasına sakladığı Tezer güzelliğini nasıl da iyi biliyor...
yaşamın tam da en ucuna yolculuk halinde olduğunu tekrar hatırlatıyor benliğine,
geride bıraktıklarını düşünüyor, sonra gerinin hep ölü olduğunu sırtı titreyerek kendine tekrar hatırlatıyor.

"her anı ölüdür.

şimdi sen de bir ölüsün. her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım sözcüklerime dönmem gerek. sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirim. o caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve her şeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere..."

başka hiçbir şey istemiyor.
sonu düşünmüyor,
hiçbir şey biriktirmiyor.........